Bir Başarısızlığın Anatomisi -1- Türk Gibi Başlamak…

İnsanlar başarı hikayelerini sever. Ne de olsa başarı hikayelerinin insanı tatmin eden bir yanı var, sonuna geldiğinizde başarıyı sahiplenmek hoş. Ayrıca başarmış insanların birkaç sayfaya sığan, çoğunlukla idealleştirilen ve bir sürü kötü denemeden arındırılmış hikayeleri o “parlak yıldıza” yani hayallerinizdeki hedefe ulaşmanın o kadar da zor olmayabileceğini düşündürür ki bu düşünce aslında bir illüzyon ibarettir. Ancak bu çok da kötü olmayabilir çünkü başlama cesaretini bazen bir illüzyonda da bulabilir insan.

Bu yazı dizisi ise yarım kalmış bir çabanın hikayesi ve siz de biliyorsunuz ki gerçek hayat çoğunlukla yarım kalmış çabaların hikayelerinden ibarettir. Hele bizim ülkemizde ve kültürümüzde. Bu dizide okuyacaklarınız Türk gibi başlayıp İngiliz gibi bitirilememiş ufak bir macera. Biraz daha açayım; yaklaşık bir buçuk yıl önce pek de kötü ve depresif bir dönemde bir karar verdim. Kararım şuydu: Ya olayların gidişine kapılacak ve kendimi derin bir depresyona teslim edecektim ya da dikkatimi daha işe yarar şeylere yöneltip bu zor dönemden çıkacaktım. Sonuçta kendime 40 günlük bir meydan okuma süreci belirleyecek ve değişimimi de gün gün yazarak takip edecektim. Bu yazının başlığı sonuç konusunda daha fazla açıklamayı gerektirmiyor sanırım. Ama size söylemeliyim ki sadece denemek bile bana çok iyi geldi ve beni kaçındığım bunalımdan kurtardı. Üstelik kendimle ilgili bir sürü şey öğrendim. Bir kere değişmek üzerine düşünmek ve yazmak zihin açıcıydı. Yaptığım hataları şimdi daha açık görebiliyorum mesela. Bunları dizinin sonunda paylaşmalıyım. Ve sonuçta ne gerçek bir başarısızlık hikayesinden daha fazla öğretici olabilir ki? Hele tekrar tekrar deneyecek kadar hayalperest iseniz…

İlk Yazı… Başlarken…

Tarih: 27 Şubat 2017 Öğlen…

İnsanın kendini tanıması çok da kolay değil. Aslında çoğu zaman en yanıltıcı yargılar kendi hakkımızda verdiklerimiz. Yanılgılarımız kimi zaman fazlasıyla iltimas geçmekten kimi zamansa fazlasıyla haksızlık yapmaktan kaynaklanabilir ama kendini tanıma sürecine mükemmel bir ölçülülükle yaklaşmak neredeyse istisnai bir durum.

Kendimi ne kadar tanıyıp tanımadığım konusunda emin olamıyorum. Sanırım cevap kendimi kısmen tanıyor oluşum olabilir. Bu sınırlı kavramanın nedeni kısmen yapısal olsa da asıl neden kusurlu yanlarımıza göz atmaktan kaçınmamız olabilir. Zayıflığımızı hissettiğimiz yönlerimizden uzak durmak, zayıflıklarımızla yüzleşmemek kendimizi nispeten daha iyi hissetmenin bir yolu.

Kendimi kısmen tanıyorum. Ve kendime baktığımda gördüğüm şeylerin bir kısmı hoşuma giderken bir kısmı bende gözlerimi kaçırma isteği uyandırıyor. Ancak insanın kendini tanıması durağan bir anın işi değil, sürekli devinim halindeki bir şeyi ellerinizle tamamen kavramanız mümkün değil. Değişiyoruz, ilerliyoruz ve geriliyoruz kimi zaman kaybolup sürekli daireler çizerken buluyoruz kendimizi. Yine de hayatı ve kendi benliğimizi bir rodeocu bindiği kızgın boğayı nasıl kontrol etmeye çalışıyorsa öyle kontrol etmeye çalışıyoruz. Hayat bizi üzerinden atana kadar…Peki bu rodeocu örneği fazlasıyla karamsar ve cesaret kırıcı olmuş olabilir. O halde konuya geri döneyim. Ne diyordum; kendimi kısmen tanıyorum… Ve kendimle ilgili bildiklerim acil olarak kendimi yeniden yapılandırmak zorunda olduğumu anlatıyor bana… Evet okuyucu benim için alarm zilleri çalıyor hem de ışıklı olanlarından…

Peki gelelim kendimle ilgili bildiğim şeylerden birine: Bence odaklanmak konusunda epey takıntılı bir insanım. Gündemimi işgal eden her ne ise bütün enerjimi sökerek o şeye aktaracak kadar takıntılıyım. Hiçbir zaman bu açıdan dengeli bir insan olamadım. Hani koltuğunda üç beş karpuz taşıyıp her birine yeter derecede ani ne fazla ne az ilgi gösterebilenlerden olamadım. Ama gündemimdeki konuya bütün ruhumu teslim etmenin, tutkuyla o konuya eğilmenin çok verimli sonuçlarını da hayatım boyunca elde ettiğimi kabul etmeliyim. Faydalı ya da zararlı sonuç olarak bu yönüm çoğu zaman beni yıpratsa da değiştiremediğim şeylerden biri. Şimdi beni çoğunlukla yoran yıpratan bu aşırı odaklanma halinin yaşamımı değiştirmesini umuyorum. Nasıl mı? Dinle o zaman…

İş hayatımda insanın yaşayabileceği en gerilimli dönemlerden birine girmek üzereyim. Hayatımla ilgili kontrolüm dışında ilerleyen bir süreç var ve her şey her an hatta belki ben bu yazıyı yazdıktan hemen sonra tepetaklak olabilir. Şu ana kadar inşa ettiğim tüm hayatım, mesleğim, kısa ve orta vadeli planlarım her an bir yıkıntının altında kalabilir. Haksızlıklara, adaletsizliklere uğrayabilirim vs. vs….Kim bilir… Yazdıklarım ürkütücü mü geldi? Her gün onlarca insan yaşıyor bunları artık epey sıradan bir şey oldu aslında tüm bunlar. Ürkme okuyucu! Hem bu hikaye alacakaranlıkta geçmiyor inan ve devam et okumaya.

Bahsettiğim yüksek gerilim alanına girdiğimde şunu fark ettim. Hayatımın önceki dönemlerinde buna benzer ama başka türden gerilimleri yaşadım ve öğrendiğim bir şey var: “Sonucuna etki edemediğin süreçlerin seni yıpratmasına izin verme. Çünkü içinde bulunduğun süreç sonuçta olumlu da sonuçlansa olumsuz da sonuçlansa kendini ihtimallerin korkulu gölgesi altında yıprattığında süreç başlı başına en büyük zararı veriyor sana. O halde yapacakların şunlar: “Dur, sakinleş, endişelerinin seni sevenlerin desteğini göremeyecek kadar seni kör etmesine izin verme ve mümkünse sağ salim atlatmaya çalıştığın bu süreci güçlenerek, yenilenerek tamamla. Unutma ki hayat o an içinde olduğun anın çok ötesinde, ve o an hayatının en büyük, en korkunç, en trajik görünen olayları büyük resmin içinde küçücük bir an olabilir. Değiştiremediğin anların, olayların o büyük resmin inşasındaki rolünü görmeni engellemesine izin verme…”

İşte şimdi, benim sınav günüm geldi okuyucu. Geçmişten dersler çıkarmak güzel de iş sınava girmeye gelince bakalım sonuç ne olacak? Sense bu konuşmanın sonu nereye varacak diye merak ediyorsun değil mi? Şuraya varacak: Bu biraz ürkütücü fırtınalı döneme girerken önümde iki seçenek var ya kendimi tamamen olacaklar için endişelenmeye odaklayacağım ve karanlık bir ruh haline hapsedeceğim ya da şu lanet kafayı takma huyumu bambaşka bir şeye yönelterek kendimi kurtaracağım. Evet okuyucu bu hikaye benim kendimi yeniden inşa etmemin hikayesi. Bu hikaye bir gün hep olmak istediğin insan olarak uyanmanın hikayesi olacak. Bekle…

Bir Başarısızlığın Anatomisi -2- Erken Çok Erken…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: