Sel…

16 Mart’tan beri evdeyim. Zorunlu birkaç çıkış dışında tüm zamanımı evde geçirdim. Bu perşembe ilk kez işe gideceğim. Korona virüsü ilk kez ne zaman kulağıma çalındı hiç hatırlamıyorum ama Ocak ayının sonlarında Işık’ı alışveriş merkezinin oyun alanına götürmekten hastalık korkusuyla vazgeçtiğimi hatırlıyorum. Yine de bu mevzunun birden bire tüm hayatın akışını değiştirme hızı şaşırtıcı ve şimdi insanların yine aynı hızla gevşemeye ve hiçbir şey olmamış gibi eski yaşamlarına dönmeye eğilimleri de ilginç. Her şeyimiz çok hızlı: arkadaşlıklarımız, üzüntümüz, öfkemiz, neşemiz, coşkumuz ve hatta travmalarımız bile gökyüzünde parlayıp sönen kuyruklu yıldızlar gibi…

En son ne zaman evde bu kadar uzun vakit geçirebildiğimi anımsamıyorum. Biraz üniversiteden sonraki birkaç yılda belki arada yaptığım meslek değişimi geçiş evrelerinde… Ah tabii bir de Işık’ın ilk bir yılında. Evde olmayı seviyorum, hiç ama hiç sıkılmadım. Lise yıllarında yaz tatilinde bir aydan fazla evden çıkmamış biri olarak bir çeşit münzevi olmaya uygun olduğum söylenebilir. Ama itiraf etmeliyim ki insan onca yoğunluktan sonra bu kadar uzun eve kapandığında yıllardır yapmama bahanesi olarak zamansızlığı ileri sürüp ertelediği her şeyi yapması gerekiyormuş gibi hissediyor. Oysa bunun olmayacağı baştan belli. Bir kere evde 5 yaşında bir çocuk var ve zamanın önemli bir kısmını alıyor, diğer yandan….Diğer yanı yok aslında.

Yine de kendim için bir şeyler yaptım aslında bir kere bir çeşit aydınlamanın eşiğinde olduğumu hissediyorum. Salgın bir sel gibi geldi hayatımıza. Coşkun, hırçın bir sel gibi…Öyle bir sel ki önce önem verdiğimiz ne varsa her şeyi su altında bıraktı ve geri çekildiğinde belki de geride sadece hayatımız için en kıymet vermeye değer şeyler kalacak. Heniz sular tamamen çekilmese de şimdiden benim için selden geriye kalacak bazı değerli şeyleri görebiliyorum. Öncelikle ailem, sevdiğim birkaç dostum, sağlığım ve sevdiklerimin sağlığı, sade ve sakin bir yaşam ve huzur.

Sadelik kısmı belki de en belirgin şey oldu benim için bu karantina döneminde. Her açıdan bir sadeleşme isteği, sadece sahip olduklarımızla ilişkili değil hayatımıza giren herkese ve her şeye ilişkin güçlü bir sadeleşme arzusu yükseliyor içimden. Son iki buçuk yıldır öyle gereksiz insanların öyle manasız konuların hayatıma, zihnime girmesine izin verdim ki ileride geri dönüp bu yıllara baktığımda bu nedenle büyük bir pişmanlık yaşayacağımı seziyorum. Ama şimdi işte bu kriz döneminde gerçekten konuşmak istediğim, haber almak istediğim, halini hatırını merak ettiğim insan sayısı ne kadar da az. Bazılarını sıklıkla arayabiliyorum bazılarını o kadar sık arayamasam da aramak istiyorum, kimi insanlarla da uzun zamandır görüşmesem de onları düşünmek içimde güzel duygular uyandırıyor. İşte bu salgın bana ancak gerçekten kıymetli şeylere, kıymetli insanlara zaman harcamam gerektiğini gösterdi yeniden. Bu şehre geldiğimden beri hiç de değmez o kadar çok konu o kadar çok davranış için zihnimi meşgul ettim ki yapabileceğim tek şey kendime kızmak şimdi.

Sonuçta her şey biraz daha berrak ve bu berraklık umut veriyor bana.

Son olarak, Çağrı doğum günün kutlu olsun iki gözüm, iyi ki varsın…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

%d blogcu bunu beğendi: