
2017 Şubat ayında bir gün… İstanbul…
ÜÇÜNCÜ GÜN
Sabah tam zamanında kalkmayı başardım. Ballı limonlu su ve egzersiz de tamam. Hatta önceki güne göre epey sakin ve dünyaya karşı ılımlıydım.
Sana da olur mu Okuyucu, hani bazen sokakta hızla yürürken yanından yöresinden geçtiğin insanların cümleleri sana dokunur bir anlığına.. Bir cümle yanından geçtiğin liselilerden, bir cümle kapısının önünde sohbet eden esnaftan… Bazen o duyduğum kendi başına anlamsız cümlenin aslında bana gönderilen bir mesaj olduğunu hayal ediyorum. Beni tanısaydın benim gibi metafizikle epey mesafeli biri için bunun ilginç bir durum olduğunu anlardın. Yanlış anlaşılmasın elbette o telefondaki her kimse ona söylenen cümlenin benimle ilgisi olmadığını biliyorum ama bu bir oyun ve eminim sen bunu kavramayacak kadar sıkıcı bir insan değilsin Okuyucu. Yani mümkünse olma… Her neyse mesela geçen gün canımı epey sıkması gereken birkaç haber alışımın ertesinde yürürken yanından geçtiğim gencin telefondakine söylediği “Boşver, sen kendini yıpratma” cümlesini üstüme almaktan hiç çekinmedim oyunum gereğince…
Neyse sokaktaki hayat, dinlemeyi bildiğinizde, dinleyecek haliniz varsa ya da o çirkin gürültünün içinden birkaç pırıltı yakalayacak kadar talihli bir gününüzdeyseniz dinlemeye değerdir. Üçüncü günüm de bir tanesi daha yaşlıca üç esnafın İstanbul’un ne kadar bozulduğuna, betona döndüğüne ilişkin olduğunu düşündüğüm sohbetinin ortasından geçmemle canlandı.
-Genç olan: Abi en son ne zaman ayağını toprağa bastın?
-Yaşlı olan: Toprağa mı? Heee geçen hafta mıydı neydi? Nasıl yani
yalın ayak mı diyorsun?
-He abi yalın ayak.
-Allah Allah oğlum niye yalın ayak basayım ki toprağa?
Bu bilgece cevaba yol boyu güldüm. Yürürken gülebilecek kadar keyiflendiğinizde kendinizi özel hissediyor musunuz siz de? Bu ülkede herkes o kadar somurtuyor ki yürürken gülümseyen insanlar akıl hastası değillerse epey ayrıcalıklılar bence. Benim için de sık olan bir şey değil sokakta gülümseyebilmek üçüncü günüm yeni alışkanlıklarımla ilgili midir bilinmez böyle güzel başladı işte. Ancak saatler geçtikçe yorgunluk arttı arttı ve özellikle akşam 8:30’dan sonra beynim kendini bıraktı iyice. Hayat Işığımı uyutma işini sevgiliye bırakıp 10:30’da kendimden geçmişim sabaha kadar güzel bir uyku çektim ve sabah…
Dördüncü gün başladı…. Onun hikayesi yarına…